Özgeçmiş

Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi.

Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.

Öykülerden oluşan ilk kitabı “Güneşe Dön Yüzünü” 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki “Gülizar” adlı öyküyü, “Kırık Bebek” adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği “Ayaşlı ve Kiracıları” adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı.

1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşam öyküsünün anlatıldığı “Bir Tatlı Huzur” adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı.

1997’de yayınlanan “Adı: Aylin” adlı biyografik romanı ile, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi.

1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan “Füreya”, 2001’de “Köprü”, 2002’de “Nefes Nefese” ve “İçimde Kızıl Bir Gül Gibi”, 2004’te “Kardelenler ve Gece Sesleri” yayınlandı.

Gençlere Sesleniş

Sevgili Gençler,

Ben Türkiye’deki en büyük sorunu eğitim eksikliği olarak görüyorum. Bu benim görüşüm.

Özellikle kız çocuklarının eğitilmemesini yine ülkenin çok büyük bir sorunu olarak görüyorum. Çünkü nüfusun yarısını eğitmemek tek bacaklı insana dönüşmek gibi bir şey. İnsan yürümek için iki bacağa ihtiyaç duyar. Bir bacağınız varsa zıplar, zıplar sonunda düşersiniz ve neticede bizede öyle oluyor. Size tek ricam, tek tavsiyem, gönülden tavsiyem her birinizin yurdun eğitimin gitmediği bölgelerde bir kız kardeş edinmeniz. Bu kız kardeşe, bunu çok kolaylıkla yapabilirsiniz. Çünkü pek çok örgüt var şimdi. Sivil örgüt var çocuklara eğitim taşımaya çalışan. Onlardan birine gidebilirsiniz. Size yol gösterirler ve bir kız kardeş edinirseniz ayda 5 lira, 10 lira gibi sizin için hiçbir şey ifade etmeyen paralar onlara çok şeyler ifade ediyor. Okula gitmek için yol parası olabiliyor. Kalem, defter, silgi parası olabiliyor ve en önemlisi onlarla irtibat kurmak, onların eğitildiğinden emin olmak. Onların sorularını cevaplamak ve ellerinden tutup onları karanlıklardan ışığa çekmek. Çünkü eğer biz kızlarımızı ışığa çekemezsek sonunda onlar bizi karanlığa doğru çekmeye başlayacak ve bu biraz da gözükür oldu.

Onun için benim en büyük tavsiyem bugünün gençliğine özellikle kızkardeşlerinin ama bütün çocukların Türkiye’de eğitime kavuşmasını sağlamak.

Önce temel eğitime, ondan sonra orta eğitime. Ufukları açıldıkça bütün sorunları halletmeye başlayacaklardır eminim. Çünkü Türkiye’de çok büyük yetenekli bir insan gücü var. Fakat eğitmezsek hiçbir işe yaramıyorlar.

Bülent Şenver'in Odası

Etik Çağrısı

Tabii sınırları çok geniş ekleyeyim.

Şu anda çok gündende olduğu için ve yazarların canını çok yaktığı için, bende bir yazarım. Korsandan söz etmek istiyorum size. Korsan kitap olayıda etiğin içine giriyor. Çünkü etikte doğru olanı yapmak, doğru olanı yapmamak vardır. Yanlış olanı yapmamak vardır. Hele bir müslüman için kendine ait hakkı olmayan bir şeye el uzatmak, başkasının hakkını yemek bunlar son derece önemli şeylerdir. Ama ne yazık ki çok uzun yıllardan beri etiğin, ahlakın içi boşaltıldı. Böyle türbanlara, detaylara saplanıp kaldık. Fakat asıl ahlakın ne demek olduğu unuttuk.

Şimdi korsan, korsan kitap getiren gençlere ben imzalamadığım zaman kitabı korsan olduğu için bana adeta sinirleniyorlar. Diğer yazar arkadaşlara da öyle. Ve diyorlar ki bu kitap ucuz, bizimde belirli bir paramız var, niçin bu kadar kızıyorsunuz? Şunun için bu kadar kızıyorum. Çünkü Türk milletini ahlaksız olmaya alıştırıyor. Alıştırdı ve bitti. İnsanlar başka birinin hakkını yemenin ne kadar kötü bir şey olduğunu artık anlamaz oldular, bu anlamda. Aynı şeyden yola çıkarak bir çok şey düşünebilirsiniz. O zaman ben buradan geleyim sizin kahve fincanınızı götüreyim. Ne olur sizde çok vardır diye. Ama halı çalarsam ayıp, onu çalarsam değil. Böyle bir şey yok.

Ahlak bir bütündür. Korsanda başka birinin hakkına uzatılmış bir eldir. Sadece yazarın değil, o kitaba emeğini akıtmış yirmi kişinin, çünkü her kitap aşağı yukarı yirmi kişiyi besliyor. Onun da ötesinde çok satılan kitaplar korsan yapılıyorlar. Çok satan kitapların parasına güvenerek yayıncılar çok satmayan kitapları yayınlayabiliyorlar.

Edebiyata vurulmuş bir darbedir aynı zamanda. Çünkü yeni bir yazarı tanıtma imkanını önlüyorlar. Çok satmayacak belkide çok iyi yazarların önünü kesiyorlar. Çünkü yayıncının da iş bir ticarethanedir. Bir ticarettir neticede. Bir de vergi. Çünkü yazarlar kendi paralarını alırken yayıncıdan % 22’ye yakın bir kesinti ile alıyorlar. Bu devlete giden bir vergidir. Bir de vergiyi kaçırmış oluyorlar bu şekilde. Onun için etik deyince önce aklıma bu geldi. Ama tabii Türkiye’de o kadar çok nokta var ki bu konuda konuşabileceğimiz .

Çok daha derin çok daha can acıtcı şeyler var. Töre cinayetleri de bir etik meselesidir. Yani bu cinayeti işleyen adamı dışlamıyorlar komşuları. Halbuki dışlayabilseler. Çünkü can almak. Ne demek can almak? Kendi keyfine göre kardeşi sinemaya gitti veyahut komşunun oğluna aşık oldu diye onu gidip öldürebiliyor. Öldürmezse o adamı dışlıyorlar, öldürdüğü zaman dışlamıyorlar.

Demek ki Türkiye’de kaymış bir etik anlayışı var. Bunu hakikaten düzeltmemiz lazım ve bunu düzeltmeninde tek yolu, tek yolu eğitim.

Şeref Defteri

Ayşe Kulin Şeref Defteri