Özgeçmiş

(Kendi Kaleminden Hayatı)

Ben Can Kıraç. 1927 yılında Ankara’nın Etimesut’unda şimdiki adı “Atatürk Orman Çiftliği” olan topraklar üstünde dünyaya geldim… Babam Ali Numan Kıraç ziraat mühendisiydi ve o yıllarda Gazi Mustafa Kemal’in emrinde “Gazi Çiftliği”nde görev yapıyordu. Ben, böyle bir ortamda dünyaya gelmekten ötürü iki şekilde ödüllendirilmiş oldum!

Birincisi, ismimi “Can” olarak Mustafa Kemal Paşa vermiş. İkincisi, babamın Eskişehir’deki “Kuru Ziraat” çalışmalarından dolayı soyadımız da Atatürk tarafından “Kıraç” olarak bizlere onur kazandırmış.

Çocukluğum bütünüyle Eskişehir’de çiftlik hayatı içinde geçtiği için “toprak”la kucak kucağa yaşadım! Meslek olarak baba uğraşı olan ziraat eğitimini seçmem de bu yaşam şeklinden kaynaklandı.

1946 yılında Galatasaray Lisesi’ni, 1950 yılında da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdim. Aynı yıl Ankara’da Koç Ticaret Şirketi Otomobilcilik Şubesi’nde, Bernar Nahumun “çırağı” olarak çalışma hayatına atıldım.

1949-1950 yıllarında, üniversite öğrencisiyken, Türkiye Milli Talebe Federasyonu başkanlığı yaptım.

1952 yılında Atatürk ilkelerine bağlı kalınması için yazdığım bir makaleden dolayı “Türk halkını isyana teşvikten” sanık oldum…

1960’lı yıllarda İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi olarak “planlı karma ekonomiyi” savundum.

70’li yıllarda, basında ve panellerde “Montaj Sanayiinin” avukatlığını yaptım.

TÜSİAD’ın kuruluş hazırlıklarını yürüten komitede çalıştım.

80’li yıllarda “Koç’un Can”ı oldum!

1991 yılında Süleyman Demirel’in politikaya girme davetini kabul etmeyerek “Başkanlık tutkumu” söndürdüm ve 1991 yılı sonunda da kendi isteğim ile kırk bir yıllık “profesyonellik” hayatımı nokta-ladım…

41 yıl insan hayatının uzunca bir bölümünü kapsıyor!

Bu yılların benim için önemli ve anlamlı yönü tamamının Koç Topluluğu’nda geçmiş olmasıdır! İnsan, bu kadar uzun süre aynı ortam içinde yaşayınca kendisini çevresi ile bütünleştiriyor. Bunun içindir ki, zaman zaman, basında çıkan yazılarda beni “Koç’un Can”ı olarak tanıtmalarından büyük keyif duydum. Arkadaşlarım, önümdeki yeni hayata nasıl uyum sağlayacağımı merak ediyorlardı. Bazıları “Emekli olmaktan vazgeç. Köşene çekilip sakin bir hayat yaşamak senin tarzın olamaz!” uyarısı yapmışlardı. Bugün, bu arkadaşlarımın, emeklilik hayatını severek, mutluluk içinde yaşadığımı bilmelerini istiyorum.

Ben, yöneticilik yaşamımda hem iyi bir dinleyici olmuş hem de değişik fikirleri uzlaştırma becerisi kazanmıştım. Böyle bir karakter, insanı, daima özverili olmaya zorluyor. İşte, çalışma hayatımın beni en çok yoran tarafı da bu uzlaştırmacı özelliğim olmuştu. Bu yüzden, özveriyle çalışmaktan bunaldığımı ve yavaş yavaş kişiliğimin derinliğini kaybettiğimi hissetmeye başlamıştım!

Artık, bir ömür boyu emek verdiğim, ekmeğini yediğim Koç Topluluğundan kopma kararımı, hak ettiğim “özgürlüğe kavuşma özlemi” olarak yorumluyordum! Ben, çocukluk ve gençlik yıllarımı, devlet memuru bir babanın sahip olduğu mütevazi şartlar içinde yaşadım. Bunun içindir ki, Galatasaray Lisesi’nde okumuş olmayı “gençlik çağımın lüksü” olarak hatırlarım! Şimdi, kendimi, “sade vatandaşlığı” benimsemiş birisi olarak görüyorum ve Koç Topluluğu’nda geçen hayatımı “Olgunluk çağımın görkemli dönemi” olarak değerlendiriyorum.

Bu vesileyle, sizin de benim şu duygumu bilmenizi istiyorum. Koç Ailesinin ve çalışma arkadaşlarımın güvenine sahip olarak ulaştığım makam ve elde ettiğim yetkiler sebebiyle asla büyüklük gururuna kapılmadım, şımarıklığın çirkinliğini, kendime, eşime ve çocuklarıma bulaştırmadım. İkbâl yıllarımı böyle onurlu bir çizgide tamamladığım için büyük bir mutluluk duyuyorum

Hayâllerime gelince!

İnsanlarla ilişki kurmak bana hep heyecan ve keyif vermiştir. İnsanları anlamaya, onların düşünce dünyalarına ulaşabilmeye daima özlem duymuşumdur. Hayatımın bundan sonraki bölümünde; yazarak, konuşarak, insan olmanın zevkini yaşıyorum, özgürlüğün coşkusu ile kucaklaşıyorum. Bu duygularla “Hayatın Yeni Sahilinden” sizlere sevgilerimi sunuyorum.

Tıpkı halk ozanı Aşık Veysel’in seslendiği gibi:

“Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın!”

Gençlere Sesleniş

Sevgili Gençler,

Önce ben kendimi sizlere tanıtmak isterim. Bir defa tersten başlayacağım. Karşınızdaki büyük ağabey 85 yaşında. Bu 85 yaşlılık bir hayat düzeni, 41 yılını Koç Holding Topluluğu içerisinde geçirdi. Ben yüksel tahsilimi Ankara Ziraat Fakültesinde tamamladım. Ziraat Yüksek mühendisi olarak 1950 yılında mezun oldum. O dönemde benim üzerimde iz bırakan başka bir konu var. Onun da size örnek olmasını isterim.

O vakit talebe cemiyeti dediğimiz talebe, öğrenci derneklerinde görevler aldım. 1948-1949 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Başkanlığı yaptım. O benim hayatımda onur duyduğum bir dönemdir. O zaman gençlik sorunları çok sınırlıydı. Mesela üniversiteye gidecek olan gençlerin en büyük sorunu, üniversiteye gideceği şehirlerdeki yurtlardı. Eğer yurt bulamazlarsa gençler hatta okumaktan vazgeçerlerdi. Ben hayata atılmak için babamın öğüdüne uydum. Babam devlet memuruydu, bana dedi ki: “Sen devlet memuru olma, kendi hayatını başka bir yerde çalışarak çiz. Orada başarıyı ara.”

Ben de Ziraat mühendisi olarak, o zaman Koç Şirketi Marshall bir uygulama vardı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika savaştan yoksul kalmış ülkelere yardım yapıyordu. Türkiye savaşa girmemişti ama savaşın bütün ekonomik zorluklarını yaşamıştı. Türkiye’de Marshall planı yapıldı. O plan çerçevesinde Türkiye’ye tarım traktörleri ve tarım aletleri ithalatı yapıldı. Bunu Koç’da bir Amerikan firması ile başlatmıştı. Ziraat mühendisi arıyordu, bende o arayıştan istifade ederek 1950, 29 Ağustosun da Ankara’da Koç Şirketi’nde göreve başladım. Bu göreve başlayış beni kademe kademe şirketlerin değişik kademelerinde müdürlüğe kadar yükseltti. Sonra Koç Holding kuruldu. Koç Holdingde görev almaya başladım.

1987- 1991 yılları arasında da şimdi CEO dedikleri profesyonel kadronun en üst kademesine kadar yükseldim. 1991 yılı sonunda da 41 yıl çalışmış olmanın verdiği yorgunlukla olacak “Ben iş hayatımı tamamlıyorum” dedim ve hayatın yeni sahiline geçtim.

Şimdi size bu uzun tanıtmadan sonra şunu söylemek isterim;

Siz gençlerin, muhakkak hayatta bir hedefi olmalıdır. Ne olmak istiyorsunuz? Neyi başarmak istiyorsunuz? Kendinize iyi bir hedef seçin. Fakat hedef seçerken de muhakkak bir mesleğinizin olmasını unutmayın. Mesleği olmayan gençlerin hayatta başarıya ulaşmaları mümkün değildir. Bir mesleğiniz olacak. Ondan sonra kendinize ikinci bir hedef seçeceksiniz Ben bu mesleğimle ve çalışmaya başladığım yerde neleri başaracağım? Orada da bir hedef koyacaksınız. Bu sabır isteyen bir süreçtir. İki günde insanlar hem paraya, hem başarıya ulaşamazlar. Fakat ben görüyorum ki, yaşadım ki bazı gençler paraya başarıdan daha önem veriyorlar. Halbuki başarı başka bir süreçtir, para kazanmak başka bir süreçtir. Bunu dengeli olarak yürütmenizi öğütlüyorum. Ondan sonrada sabır göstereceksiniz. Merdiven basamaklarını basamak basamak çıkacaksınız. Merdiveni tırmanarak çıkmaya başlarsanız bir ara yorulduğunuzu görürsünüz ve geriye düşersiniz. Onun için sizlere hayatınızda başarılar diliyorum.

Bülent Şenver gibi bir öncü lideriniz var. Onun öğütlerini daima dikkate alın.

Hayata umutla, azimle sarılın.

Kulağınıza Küpe Olsun TV Programı

Etik Çağrısı

Sevgili Gençler,

Evvela şunu söyleyeyim; 85 yaşında bir büyük ağabey olarak size hitap ediyorum. Etik konusunu ben hayatım boyunca çok önemsedim. Tabii, o vakit biz buna etik demiyorduk dürüst olmak diyorduk, çalışkan, çalıştığın yere bağlı ve ahlaklı olarak çalışmaları sürdürmek diyorduk. Bugün artık her kademede ve her meslekte etik olmak gerçeği ile karşı karşıyayız ve görüyoruz ki toplumlar büyüdükçe, iş alanları değiştikçe etik davranmak, etik ilkelere sadık kalmak zorlaşıyor.

Fakat ben sizlere ısrarla şunu öğütlemek istiyorum; ahlaklı olmayı hayatınızın her kademesinde ve her ilişkinizde kendinize ilke edinin. Öğrenciyken okulunuza, öğretmenlerinize, etik davranmayı gerektirir. Mesela kopya çekmeyin. Onu ne kadar başarırsınız bilmiyorum. Ama ben kopya çektim kendi eğitim dönemlerimde. Fakat ondan sonra iş ciddileşiyor. Evleniyorsunuz, iş hayatına giriyorsunuz.

Hem eşinize, çocuklarınız olduğu zaman çocuklarınıza hem her konuda dürüst olmayı öğreteceksiniz. Hem de siz o dürüst olma yolunun dışına çıkmayacaksınız. Bugün bazı fena örnekler var. O örnekleri bir ders olarak karşılayın. Ona özen duymayın, özenti duymayın ve ısrarla, inatla ahlaklı olmayı bütün çevrenize öğretmeyi kendinize bir görev olarak üstlenin.

Türkiye gibi hızlı büyüyen, nüfusu artık 100 milyon kademesine yaklaşan bir ülkede eğer siz gençler ahlaklı, dürüst olmayı evvela kendinize kabul ettiremezseniz, yarın bunun sıkıntılarını bütün toplum olarak yaşarız. O da bizi büyük felaketlere götürür. Dünyada birçok ölçümler yapılıyor, sosyal, bilimsel ve etik olmayan toplumlarda, etiğe önem vermeyen toplumlarda gelişmenin umut edildiği kadar hız kazanmadığı görülüyor. Dolayısıyla etik olmak yalnız sizin kişisel sorununuz değil, toplumun sorunu olmaktadır.

Bu anlamda ben size ahlaklı ve dürüst davranmayı tavsiye ediyorum ve bu uğurda başarılar diliyorum.

Şeref Defteri

Can Kıraç Şeref Defteri