Bana pek çok yerde, “Siz neden başarılı oldunuz?” veya “Nasıl başarılı hissediyorsunuz?” diye soruyorlar.
Ben, ne kadar başarılıyım veya değilim, bilemiyorum. Başardım mı?; onu da bilemiyorum. Onun cevabını benim değil başkalarının söylemesi gerekir.
Ben genelde gençlere, insanlığın, başka insanların başarı öykülerinden alıntılar yaparak, nelere değer verdiğimi anlatıyorum. Sonra onlara soruyorum: “Beni inceleyin; ben bunlara ne kadar uydum veya uyamadım.” Bu şekilde onlara bir yol göstermeye çalışıyorum.
Bütün bunların sonunda bir son söz söylenecekse, özet yapılacaksa şunları söylemek isterim: Teşebbüs fikirlerle başlar. İnsan, düşüncelerini eyleme almak ister, sonuçlarını görmek ister. Bunun için de eylemler yapılacaktır.
Dolayısıyla eylemler sürüp gider. Hiçbir zaman da sönmez. Hatta insanların ölmesi bile bu eylemleri söndürmez. Çünkü insanların fikirleri bazılarında yaşayacaktır. Onlar yaşadığı müddetçe de, o düşünceyi söyleyenlerin fikirleri devam ediyor olacaktır. Ama, kendisi küçük fakat sonuçları büyük olma potansiyeli taşıyan bir reçeteyi gençlere sunabilirim:
Ben, Ersin Arıoğlu.
Uzun süreden beri sizin “etik” ile uğraştığınızı ve bu konuda sosyal sorumlulukla birçok işi yaptığınızı çok yakından biliyorum. Daha evvel de zaten sizin çağrılarınıza uyarak, sizin bayrağınız altında, sosyal sorumluluk duygusu içerisinde toplanmıştık. Dolayısıyla o zamanlardan kalan, gittikçe gelişen ve bugünlerde gençlere ve etrafımda bulunan herkese tavsiye ettiğim bir etik anlayışım var. Bu etik anlayışımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz karmaşık gelebilir, biraz felsefi gelebilir, ama sonuna geldiğimizde, çok açık ve net bir kavram olduğunu anlayacağız.
Bugün benim anladığım şu ki; etik kurallar dahil, birçok şeyin kaynağı “sorumluluk” kavramında yatar; bunların hepsi sorumluluktan kaynağını alır. Sorumluluk olmazsa etik yoktur. Etiğin ortaya çıkabilmesi için, bireyin kendi zihninde bulunanlarla bir sorumluluk duygusunun içine girmesi gerekir. Bu, davranışlarının, düşünceden eyleme giderken yapacağı bütün hareketlerin kontrol mekanizmasıdır ve adeta bir yargı köprüsüdür. Birey, eylemlerini buna göre ayarlar.
Buna göre benim anladığım, bireyin sorumluluğu “insanlığın evrimine en açık, en üst değeri, en az toplumsal maliyet ile ve en kısa sürede üretmek”tir. Bu, sadece bireyin değil, yöneticinin ve siyasetin de sorumluluğudur. Eylemlerimizin kalitesini ve yaratıcılığını ölçen tek etik kural da işte budur:
Yaptığım bütün hareketler evrime açık olacak. Yaptığım eylemler eğer evrimi engelliyorsa; ben sorumluluk duymuyorum, doğru bir sorumluluk duygum yok, dolayısıyla doğru bir etik anlayışım yok, demektir.
Aynı zamanda bir başka soru da: Bunu nasıl yapmam lazım? Cevap: En az toplumsal maliyet ile.
Demek ki, birinci şart; evrime en çok açık olan değerler ile çalışmam gerekiyor.
İkincisi; topluma maliyeti minimum olmalı.
Üçüncüsü; bunları en kısa sürede yapmalı, yerine getirmeliyim; üretmeliyim.
Evrime daha çok açık olan, getireceği yeni fikirler ile evrimi daha çok destekleyecek olan, toplumsal maliyeti en düşük olan ve hızla eyleme sokulabilen davranış ve eylemler etik olacaktır.
Bütün bunlar ise kaynağını ve kuvvetini “sorumluluk”tan alır.