Özgeçmiş

İSTANBUL HUKUK FAKÜLTESİ’nden sınıf birincisi olarak yeni öğrendiğime göre, şimdiye kadar alınmamış yüksek notlarla, mezun oldum. Akademik bir kariyere hedeflenmiştim. Fakat, yeni kurulmuş küçük bir şirkete müdür olmak üzere bir teklif aldım. Önerilen maaş, Üniversiteden alacağımın dört misliydi. Para kazanıp, birkaç yıl sonra Üniversiteye geri dönmek niyeti ile teklifi kabul ettim. Parayı kazandım, fakat Üniversiteye geri dönmedim. TRANSTURK sanayi, mali, ticari bir grup olarak gelişti. 1990 yılında başkanlığı oğlum FARUK SÜREN’e devrettiğim zaman TRANSTURK, KOÇ ve SABANCI’dan sonra TÜRKİYE’deki üçüncü grup olarak kabul ediliyordu.

FARUK SÜREN, TÜRKİYE’ de çok popülerdir, çünkü GALATASARAY Futbol Kulübü Faruk’un GALATASAY Kulübünün Başkanlığı sırasında Avrupa Şampiyonu oldu. 1990 yılında TRANSTURK’den ayrıldıktan sonra kendi şirketimi, ORTADOĞU YATIRIM VE FİNANSMAN’ı kurdum. Bu şirket; savunma, gayrimenkul, turizm gibi bir takım sahada başarılı olmuştur.

Şimdi de ortağı olduğum PRAGMA’ya gelince, 5 genç tarafından yaklaşık üç sene önce kurulmuş, oldukça yeni bir Yatırım Bankacılığı kuruluşudur. Bu beş kişinin her biri AMERİKA’da tahsil ve eğitim görmüş olup, en başarılı Türk yatırım kuruluşu olan GLOBAL’in şirket birleşimlerini sağlayan bölümünü teşkil ediyorlardı.

Gençlere Mektup

Sevgili Gençler,

İlk ve en mühim öğüdüm;

Heyecan duyduğunuz işi seçin. Veya seçemezseniz size nasip olan işde heyecan duyun. Angarya olarak yapılan işden ne işi yapan, ne işveren tam manasıyla istifade edebilir.

Cenevre’de meşhur gözetim şirketi Societe General’i kuran (bugün 14.ooo kişi çalıştırıyor) Mr. Salmonoviç ile tanıştığımda 84 yaşındaydı. Ama çok dinç görünüyordu. Merak ettim, hangi sporu yaptığını sordum, Yanıtı ilginçti:

“Yaşamamımda bir saat bile spor yapmadım” dedi. Bu yanıt üzerine “Rejim mi yapıyorsunuz?” dedim; Yanıtı yine “Hayır” oldu ve “Sigara ve alkol de içiyorum” dedi. “Bu dinçliğinizi nasıl açıklıyorsunuz?” dediğimde de, “Yaşamımda hiç sıkılmadım, hiç kendimi üzen bir şey yapmadım, yaptığım işten zevk duydum” dedi. Baudlaire’nin bir şiiri vardır: “Sıkıntı koleradan daha kötü bir afettir” der.

KISACASI ANGARYA OLARAK YAPILAN İŞ, NE YAPANA NE DE YAPILANA YARAR.

İkinci öğütüm;

Hızlı olmalısınız. Hızlı çalışmalı, hızlı çalışmalı, hızlı yaşamalısınız. Dünya çok hızlı ilerliyor. Bu gidişata ayak uydurmalısınız. Ancak bu hız konuları iyice tetkik etmenize mani olmamalı. Muhakkak her şeyi dikkatle tetkik edin. Fakat süratli tetkik edip bir an önce sonuca varın.

Üçüncü öğütüm ise;

Bir hedefi tespit ettikten sonra tek yoldan yürümeyiniz. Mümkün olduğu kadar hedefinize giden muhtelif yolların hepsinden yürüyünüz. Fakat muayyen bir zaman sonra zoraki, bir kavşağa geleceksiniz. Orada da doğru yolu seçerek hedefe varınız.

Dördüncü öğüdüm;

Kararlarınızda dürüst olup karşı tarafın çıkarlarını da kollamalısınız. Karşı tarafın hakkını vermezseniz, bu anlaşmadan kesinlikle problemler çıkar. O kişi ya da kurumla bir daha iş yapamazsınız. Dürüstlük, yalnız ahlaklı olmak değil, kendi menfaatiniz gereğidir.

Beşinci ve son öğüdüm;

Vücudunuza iyi bakın. Kesinlikle kendinize ve olanaklarınıza uygun bir spor yapın.

Sevgilerimle,
FUAT SÜREN

Gençlere Sesleniş

Sevgili Gençler,

Dünya ve insanlığın, teknik bakımdan müthiş bir gelişme içinde olduğu malumunuzdur. İl insanı maymundan ayırdeden insan namzedinin alet kullanmasıdır. İlk alet belki 500.000 sene evvel ceviz kırmak için kullanılan taştır. 500.000 sene içinde taşdan sonra insan birçok aleti hizmetine koyabilmiş. Mesela birkaç bin senelik tekerlek. Yani düşünün: Taşdan tekerleğe 500.000 sene geçti. Tekerlekten bizi aya getiren aletlerin icadı ancak birkaç bin sene içinde tekemmül etti. Bu hızlı teknolojik gelişmeye paralel olarak şimdi de insane, öz varlığında psikolojik ve toplumda büyük değişikliklere maruz kalmaktadır. Bu gelişmeler insanı gittikçe yalnızlığa ve gayri fiziki (“virtual”) ilişkilere doğru sevketmektedir. Belki 100 sene içinde devlet de özelleştirilecek ve dünya tek toplum olarak büyük sigorta şirketleri tarafından idare edilecektir. Yalnızlığa sevkedilen insan, yalnızlığını gidermek için sımsıkı eğlence endüstrisine sarılacaktır.

Yukarda anlattığım dünyada gençler için en mühim şey, gençliklerini mümkün olduğu kadar muhafaza etmektir. Gençlik 3 sahada muhafaza edilmeli:

  • Zihin ve zihniyet
    • Statüko out (dışarı)
    • Değişiklik in (içeri)
    • Insan beyin jimnastiği ile yeni konulara açık kalmalı
  • Mesleki bakından genç kalınmalı
    • Bugün her branşda o kadar gelişme vardır ki ,hakikaten devrede kalmak isteyen genç, Üniversiteyi bitirdikden sonra canlı olarak kendi branşındaki gelişmeleri takip etmeli
  • Dünyanın geleceği rahat değil; streslidir. Bu strese dayanabilmek için genç vücut lazım Vücudunuzun gençliğini akıllı diyet ve sporla mümkün olduğu kadar devam ettirmeğe çalışınız.

Sevgilerimle,
FUAT SÜREN

Kulağınıza Küpe Olsun

Sevgili Gençler;

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de moda, hukuk ve ekonomi müşavirlerine mümkün olduğu kadar rapor hazırlatmak ve raporların sonuçlarına göre hareket etmektir.

Elbette bu akıllı uzmanların dediklerini dikkatle okuyup hazmetmeli.

Fakat kararınızda yalnız onların dediği değil, sizin de sezinişinizin katkısı olmalı. Veya elinizdeki raporlar sizi tatmin etmez ise, tatmin eden rapor yazacak müşavir buluncaya kadar müşavir değiştiriniz.

Yukarıdaki tavsiyemi hayatımda geçen üç misalle destekleyeceğim:

  1. Gaz Dağıtımı: Transturk Holding olarak Aygaz’ dan evvel, 1958 civarında gaz dağıtımı için hazırlık yapmıştık. Bu hususta Batman Rafinerisi ile de anlaşma imza ederek İtalyan ortak da bulmuştuk. 27 Mayıs 1960 harekatı bizim işlerimizi çok sarstı ve 1960’ dan sonra küçülmek mecburiyetinde kaldık. Mesela, tütün işini bıraktık. Herkes (İtalyan ortağımız dahil) bize gaz işinin uzun vadede çok karlı, fakat ilk seneler zararlı olduğunu söylüyordu ve bunu diğer memleketlere ait belgelerle teşvik ediyordu. Ben Türkiye’nin tüketim isteklerinin diğer memleketlere benzemediğini ve Türkiye’ de belki gaz işinin daha süratle kara geçeceğini iddia etmiş isem de sonunda ulema fikirlerine intibak ederek gaz işinden vazgeçtik ve piyasayı Aygaz’ a bıraktık. Aygaz da çok kısa zamanda yatırımını amorti ederek belki Koç’un en karlı işi oldu.
  2. Türkiye’ de Kamyon İmalatı: Gene o tarihlerde Renault kamyonlarının (o zamanki marka Berliet) distribütörü olarak hızlı bir işimiz vardı. Hükümet bir karar aldı. Bundan sonra kamyon ithalatı yasak olacak, ancak Türkiye’ de imal veya hiç olmazsa monte edilen kamyonlar satılabilecek. Biz hemen paçaları sıvadık, Berliet ile birlikte hesap ve etütler hazırladık ve yatırım kararı almak üzere Fransa’ da Lyon şehrine gittik. Berliet’ nin o zamanki sahibi, Mr. Henri Berliet, bize şöyle dedi: ‘Bu kamyonları Türkiye’ de yapmanın manası yok. İthal kamyonlardan en az %50 pahalı oluruz.’ Bütün gayretimize rağmen, Mr. Berliet’yı ikna edemedik ve kamyon distribütörlüğünden vazgeçmek mecburiyetinde kaldık. Daha cesur veya daha kararlı rakiplerimiz ise Hükümetin emrettiği gibi temsil ettikleri kamyonları Türkiye’ de imal etmeye başladı. Mr. Berliet’ nin tahmin ettiği gibi yerli kamyonların maliyeti ithal kamyonlara nazaran %50 pahalı çıktı. Buna rağmen bu iş yatırımcılar için çok karlı oldu. Çünkü kamyon ithalatı yasak olduğundan, yerli kamyonları %100 farkla satabildiler.
  3. Renkli Televizyon: Siyah/beyaz televizyon zamanında meşhur Alman Telefunken televizyonunu Türkiye’de imal ediyorduk. Renkli televizyona geçme zamanı gelince bu işimizin başında olan çok akıllı ve mutemet arkadaşımız uzun tetkikten sonra Türkiye’nin fert başına milli geliri o kadar düşüktür ki renkli televizyonun Türkiye’ de satılamayacağını ileri sürdü. Biz de uyarak renkli televizyon imalatına geçmedik ve Telefunken markasını kaybettik. Bizim yerimize renkli televizyon imal edenler çok para kazandı!

Bir Dakika Etik TV Programı

Başarının Sırrı TV Programı

Etik Çağrısı

Sevgili Gençler,

Etik, insanı “jungle” hayatından kurtarıp bugünkü medeni hale getiren başlıca toplum unsurlarındandır. Şimdiye kadar büyük ekseriyetle etikler toplum dışı ve üstü kavrama dayanmaktaydı. Bu tradisyonel görüş, bilhassa Batıda gittikçe sarsılıp tartışmağa açılmış bulunmaktadır. Bugün özellikle Batıda etiğin toplum dışında değil, toplum içinden ve zaruretinden gelişmiş bir mefhum olduğunu ileri sürenler çoğunlukta.

Laik bir etiğin ekseriyet tarafından kabullenmesi belki asrımızın en tartışılacak ve mühim konusudur.

FUAT SÜREN